“Merak etmeyin hamile değilsiniz. Muhtemelen stresten adetiniz gecikmiş, birkaç güne başlar, bakın yumurtanız burada”yla başladı herşey… Sadece 4 gün gecikmişti. Ama hiç gecikmezdi ki. Duramadım, 2 gün sonra 10 günlüğüne yurtdışına gidiyordum ve kafamda bu soru işaretiyle geçmezdi zaman. Hemen boş olan doktordan ilk randevuyu aldım, bir saat sonra muayene sıramı bekliyordum.

Ohhh hamile değilmişim. Hazır değilim ki zaten, amma evham yapmışım. Yok, yok anladım bu çocuk işi bana göre değil, baksana ihtimali bile stres yarattı. Kan testini de yaptırdığım iyi oldu her ihtimale karşı, gönül rahatlığıyla gider gezerim.

4 saat sonra sonuçları mail attılar. Bu sayılar ne ya? Şu doktoru arayıp sorayım. “Tebrikler, 3 haftalık hamilesiniz” “Neeeee, ama yok demiştiniz, bizzzt hüngür hıçkırık paniiiikkk!!!” Hayıııırrrr sevinmeyin boşuna, yanıldı o kadın yanıldı. Gece uyku tutmadı tabi, sabah olunca o kadını yine aradım, eminsiniz değil mi? Sonuç malum.

Seyahatten döner dönmez tekrar gittim doktora, kalp atışlarını dinletti. O zaman gerçekten inandım hamile olduğuma… Ve tabiki o kadınla devam etmedim hamileliğime!

Çok zor geçti ilk günler, çok hazırlıksız yakalanmıştım. “Yüzüm gözüm şişene kadar ağlamak istiyorum.” Hep yatmaca hep yatmaca, bunalım bunalım, bulantılar çok fena. Hey küçük neden bu kadar huzursuzsun, bir rahat versen diyorum…

2.5 ay olmuştu, bir kitap geçti elime “Cömert, Güzel, Mutlu Hamileler İçin Yoga ve Meditasyon”. Sizin mutluluğunuz, bebeğin mutluluğu… Sizin huzurunuz, bebeğin huzuru… Siz onun evrenisiniz, şu an ilerideki yaşamını şekillendiriyorsunuz diyordu. O zaman dank etti kafama, ben bir can taşıyordum ve bu yola çıktıysak bu bebeği mutsuz etmeye hakkım yoktu. Bebeğim, benim bebeğim… O gün başladı benim hamileliğim… Konuştum onunla, anlattım onu ne kadar çok sevdiğimi. Duydu beni. Bulantılar bitti, iştahım yerine geldi. Yürüyüşlere başladım, ardından yüzmeye, düzenli olmasa da arada yogaya.

Herşey çok keyifliydi. İnanılmaz rahat ve de harika bir doktorum vardı. Kesinlikle normal doğum istiyorum dedim ve sadece eşimi istiyorum yanımda. Dedim, dedim de nasıl olacak bu, biraz hazırlık yapmalı. Cem’in gözlerindeki o endişeli bakışlardan kurtulmalı.

Keşkesiz doğuma hazırlık eğitimini buldum. Aycacım o kadar güzel anlattı, öyle güzel videolar izletti ki bize bir kez daha emin oldum normal doğum yapmak istediğime. Sancılara dalga demeyi öğrendim, korkuyu bizim yarattığımızı, kendi bedenime ve bebeğime güvenmeyi, doktorun doğuma sadece eşlik ettiğini, doğru nefes almayı öğrendim. Öğrendik ve Cem’in gözlerindeki endişe yerini tekrardan aşka bıraktı.

Hazırlıklar, bebeğimize hoşgeldin partisi, heyecanlı bekleyiş ve tarih 20.Haziran’ı gösteriyor. 40.haftanın içindeyim. Son 2-3 haftadır hafif kasılmalar var onun dışında hiçbir hareket yok. Sabahtan yine dışarılardayız annemle, biraz dinlensen artık sözlerine karşı yok ben sıkılıyorum evde diyorum ve çıkıyoruz. Ama biraz yorgun hissediyorum kendimi, erken dönüyoruz eve. Biraz yatarken biraz kalkarken akşam oluyor, yemek sonrası yine hadi yürüyüşe diyorum, ama yok yine çabuk yoruluyorum. Geri dönüyoruz, biraz garip hissediyorum, bir duş ardından ojelerimi tazeliyorum. Derken o da ne, bu kasılma her zamankinden farklı. Doktorumu arıyorum, sürecin çoğunu evde geçirmek istediğimi biliyor ya, sıklaşırsa haber ver diyor. Sonra bir tane daha geliyor, bu sefer kardeşimi arıyorum, galiba bu gece doğuracağım diyorum. Tamam diyor ben hemen geliyorum. Sonra bir kasılma daha, sonra bir daha, anlıyorum ki dalgalar başladı. Diyorum ki bu kadar hızlı gelişir mi? Tekrar arıyorum kardeşimi, sen direk hastaneye gel. Saat gece 12yi biraz geçerken çıkıyoruz evden ve macera başlıyor.

Tam siteden çıkarken beni bir heyecan bastı, durdurdum Cem’i dedim ki ben yapamayacağım, gitmek istemiyorum, eve dönmek istiyorum, midem bulanıyor vs vs… korku kapıda!!! Cem tüm sakinliğiyle ellerimi tuttu ve dedi ki tamam istiyorsan geri döneriz, ama biz bu sürece çok iyi hazırlandık, bu korkunun nereden geldiğini biliyorsun ve geri gönderebilirsin, hadi biraz nefes alalım… veee sakinleştim, düştük yola, saat 1 civarında hastaneye ulaştık.

Bizi hemen doğumhaneye yönlendirdiler ve sancı odasına aldılar. Bence bu odanın adını değiştirmeliler! Bekleme odası bile deseler daha sempatik. Annemi ve kardeşimi dışarıda bırakarak Cem’le yalnız kaldık sancı odasında. Hemşire geldi, açıklığa baktı, 3 cm… dedi ki dinlenin, açıklığınız 7-8 cm olunca doktorunuza haber vereceğiz, tahminen sabah başlar doğum. Aramızda bir perdeyle, yanımızda bir çift daha vardı, oldukça gergin bir çift. Anladığımız kadarıyla uzunca bir süredir bekliyorlardı, suyu gelmişti fakat dalgaları başlamamıştı çeşitli müdahaleler vardı vs. ve tartışıyorlardı aralarında. Herhangi bir olumsuz düşünceye kapılmamak için duymamaya çalıştım ama ne mümkün, arada sadece bir perde var. 10 dakika sonra hemşiremiz gelir gelmez yalnız kalmak istediğimizi ilettik. Bizi doğum odasına aldılar ve biz oraya yerleştik. Işıkları kapattık, müziğimizi açtık, ben biraz kalkıp dolanıyorum, biraz oturuyorum, Cem peşimde, dalgaların şiddeti artıyor, beraber nefes alıp veriyoruz. Hemşiremiz tekrar geldi, açıklığa baktı 7cm olmuş, hemen doktorunuza haber veriyorum. Heyecan giderek artıyor, çok hızlı ilerliyor herşey, çenem düştü resmen, sürekli konuşasım var. Doktorumuz geldi, hadi bakalım az kaldı kuzuya kavuşmaya dedi, hazırlayalım seni. Yalnız ben yatmak istemiyorum dedim, rahat bir pozisyon buldum kendime, bir kulağım doktorumda bir kulağım müzikte, loş bir ışık, sevgilimle el ele… Saat 23:00’de evde başlayan macera, saat 4:30’da boynuna 2 kez dolanan kordonundan sıyrılıp dünyaya Merhaba! diyen Bahar’ımızın kollarıma verilmesiyle mutlu sona ulaştı…

O anı kimse tarif edemez sanırım, kelimeler yetmez denir ya… İşte öyle birşey… Bahar geldi… Bahar’ımız geldi… Yepyeni bir mevsim başladı bizim için… Daha önce hiç yaşanmamış bir Bahar… Yerle göğün arasında, bulutların üzerinde, kuşun kanadında, masmavi okyanusta, yemyeşil bir ormanda, heryerdesiniz… ağlamakla gülmek arasında… mutluluk… şaşkınlık… bir melek veriyorlar kucağınıza… size cin gibi bakıyor… emmek için aranıyor… minicik eller… dokunuyor size, böyle bir haz yok… muazzam bir koku… çek çekebildiğin kadar içine… ben kuzuya sarılıyorum, Cem bize sarılıyor… Cem’e bakıyorum, ışıl ışıl gözleri, başka bir aşık bakıyor, yeni bir aşkı var artık… ne kadar kaldık öyle bilmiyorum… sonsuza kadar kalınası bir yer orası… orada, o anda kuruluyor çekirdek ailemiz, aşkımız büyüyor, başka bir bağlanıyoruz birbirimize…

Kadın dediğin… bir muhteşem yaratık, bedeninde ne cevherler gizli… güçlü, kararlı, bedenini ve kendini tanıyan, bedenine ve kendine güvenen… doğuran ve istediği gibi doğurmaya hakkı olan…

Ve doğum… uzun ve yorucu bir yolculuğun sonunda, birbirine ve kendisine aşkla bakan anne&babasıyla aydınlığa kavuşan, hayata başlayan bir bebek… mutlu&huzurlu bir bebek… dünyayı güzelleştirecek bir bebek… müdahalesiz, doğal bir başlangıç… özgür bir başlangıç… özgür bir hayat…

Herkese sağlıklı, hayallerinden de öte, pozitif bir doğum diliyorum…

Burcu