Bugüne kadar yazdığım yazıların hiç birine benzemediğini anladım bu yazının. Tıpkı doğumun bugüne kadar yaşadığım hiç  bir deneyime benzememesi gibi…

Nerden nasıl başlamalı diye çok düşündüm. Düşündükçe yapamayacağımı anlayıp öylece başlamaya karar verdim. Bırakayım aksın satırlar tıpkı dalgalar gibi…:)

Tarih 22 Eylül Pazar; yani Irmak’ımızın beklenen doğum tarihinden 5 gün öncesi. Tuvalete gittiğimde nişanımın geldiğini gördüm. Hafif pembemsi bir akıntı. Daha önce aldığımız doğuma hazırlık kursunda ve doktorumla yaptığımız görüşmelerde de nişanın gelmesinin bir doğum habercisi olmakla birlikte net bir zamanlama vermediğini belki bundan haftalar sonra bile doğumun olabileceğini biliyordum. O yüzden sakin karşıladım sadece artık yaklaştığını hissetmek inanılmaz bir mutluluk bir dinginlik yaydı içime.

Tarih 23 Eylül Pazartesi; sabah oldukça sıkıntılı uyandım kabuslar görmüş ve çok gerilmiştim. Nerdeyse bütün gün koltukta öylece uzandım. Annem de o gün bazı doktor işleri için sabahtan dışarı çıkmıştı. Bir ara Elif aradı (çocukluk arkadaşım) beni görmek istediğini bu akşam bize gelip kalacağını söyledi. Akşama doğru kendimi biraz toparlamaya çalıştım ve Elif’e çektirmem gereken NST olduğunu söyleyip hastanede buluşmayı önerdim. Hastanede haftalık rutin NST işini hallettikten sonra eve döndük. Sancılarım görünüyordu ama ben pek bir şey hissetmiyordum.

Akşam Barış’da geldikten sonra yemek sohbet derken saat ilerledi. Saat 20:00 civarı koltukta otururken normal tekmelerden farklı bir hisle karşılaştım, bir itme hissi gibi. Ve sonra suyumun geldiğini farkettim. Sakince suyum geldi diyerek koltuktan kalkıp tuvalete gittim. Herkes de benimle birlikte  suratlarda aptal bir gülümseme. Barış bana sarılıp öptü, bu sefer geliyo galiba dedik ikmizde.

Doktoruma (Gülnihal Bülbül) bilgi verdim. Kendisi, sancıların düzenli hale gelmesini (15-20 dk da bir) beklememizi bu olduğunda da ona haber vermemizi istedi. Bekledik ama pek düzenli bir sancı pardon dalga hissetmiyordum. Bu arada Elif biraz çalışmaya başladı, ben bir şeyler okudum. Barış müzik açmış internette bir şeyler yapıyordu. Televizyon açık değildi annem de öylece duruyordu. Bir ara bu bekleyişin beni gerdiğini hissedip ya sanki hepiniz bir şey bekliyor gibisiniz televizyon açın, dizi falan yok mu onu izleyin gibi şeyler söyledim. Herkes yok canım öyle bir şey dedi. Neyse saatler öylece geçti. Suyum yarım saat kırk dakikada bir  aralıklarla geliyordu. Bu beni biraz tedirgin ettiği için doktoruma tekrar bu konuda bilgi verdim. Saat gece 12 olmuştu. Hastaneye gelin bir kontrol edeyim açıklığa bakalım dedi. Hazırlanmaya başladık. Pilates topumuzu da arabaya ekleyerek yola çıktık. Ben geri döneceğimizi biliyordum ama Barış olsun aklımız kalmasın dedi. İkimizde de tatlı içsel bir heyecan ama dingin bir hal vardı. Hatta Elif arada valla ben sizden daha heyecanlıyım gibi şeyler söylüyordu. Üçümüz hastaneye gittik. NST için geldiğimizi doktorumuzun da birazdan geleceğini belittik. Beni NST’ye bağladılar. Pek sancı hissetmediğim için aramızda geyik yapıyor, halimizi videoya çekiyorduk. Doktorumuz gelip sonuçlara baktı ve bir de muayene edelim dedi. Muayene de 1 cm açıklık olduğunu yani henüz çok erken olduğunu öğrendik.

Doktorum yatışımızı yapmamayı eve gitmemizi sıcak bir duş almamı ve sakince dinlenmemi, enerji toplamamı önerdi. Biz de aynı şeyi istiyorduk zaten. Eve döndük. Sıcak bir duş ve yatak odamızda sakin bir 3 saatten sonra dalgalarım biraz düzenli gibi olmaya başlayınca (5 ila 15 dk arası değişiyordu) saat 3’te hastaneye gitmeye karar verdik. Bu nokta bu karar için erkenmiş ama insan emin olamıyor işte. Açıkçası dalgalar beni hiç ama hiç zorlamıyor ve de çok kısa oldukları için anlamıyordum bile. O yüzden gitmemeyi yeğlesem de zaten 4’te NST için gideceğimizden 1 saat erken gitmeye karar verdik. Yine doktorumuz geldi ve açıklığa bakıp henüz 2 cm olduğunu istersek yine eve gitmemizi sabah 6 gibi kahvaltı edip gelmemizi önerdi ama o anda beklenmedik bir şey oldu ve muayene sonrası Barış’ın tansiyonu düştü ve yere yığılmaktan son anda kurtularak kendini koltuğa attı. Suratı sapsarıydı. Hemşire ve doktorumuz ilgilendikten sonra normale döndü. Ama biz bu şartlarda eve dönmemeye karar verdik.

Yatışımız yapıldı ve 3. Kattaki odamıza geçtik. Elif’te bizimle gelmişti ama ona içeri gelemeyeceğini açıklamıştık zaten o da yine de yanımızda olmak istediğini kantinde vakit geçireceğini söyledi. Sonra ben onu bir daha görmedim zaten.

Saat 4’te öğlen 11’e kadar odada geçen sürecimiz benim dalgalar geldikçe atlatmak için derin nefes aldığım Barış’ın yanımda olduğu, elimi tuttuğu, istediğimde belime masaj yaptığı bir zaman olarak geçti. Arada gezinsem de daha çok yan yatarak karşılamayı tercih etmiştim dalgaları, sanki daha kolay gelmişti. Saat 11 gibi doktorumuz geldi ve muayene sonucu hala pek bir gelişme olmadığını, doğumun durduğunu belirtti. Bize hızlıca bir doğum koçu organize etmemizi eğer istersek kendisinin de birilerini önerebileceğini belirtti. İlk anda hissettiğim şey büyük bir üzüntü oldu. Aman tanrım neler oluyordu. Neyi yanlış yapmıştık, doğum koçu geldiğinde gerçekten süreç değişecek miydi ki…gibi gibi bir sürü soru beynimi yemeye başladı. Daha önce de üzerine konuşmuştuk bu konunun ama sonra Barış’la bunu tek başımıza halledebiliriz diye karar vemiştik. Allah’tan zaten hamilelik süresince destek aldığımız kurtarıcı meleğimiz Ayca vardı. Daha önceden normal yoga hocam olan Ayca sonrasında Hamile yogası ve doğuma hazırlık kurslarıyla bizi bu sürece gayet güzel hazırlamıştı. Hemen onu aradık. Düşünsenize durduk yerde sizi biri arıyor doğuramıyorum Ayca koş gel diyor  hiç bir plan yapmadan, üzerine konuşmadan koşarak geldi meleğimiz. Allahtan burdaydı ve müsaitti aksi durumu düşünmek bile istemiyorum.

Saat heralde en geç 12 gibi Ayca yanımızdaydı. O geldikten sonra ilk etapta odanın ortamı olmak üzere bir çok şey bir anda değişti. Önce bizi gergin havamızdan çıkardı. Sakinleştirdi. Doğumun yeni başladığını, açılmanın çok kısa bir sürede hızla olabileceğini hatırlattı bize. Tabi güven gelmişti bu konuşmalardan sonra bize de. Gevşemeye başlamıştım gevşemeyle birlikte dalgalar da artmaya başlamıştı. Saat öğleden sonra 16:00 gibi doktorumuz kontrol için geldi ve ne yazık ki sadece 1 cm lik bir ilerleme olduğunu belirtti. Bu bizim için pek hoş bir haber olmadı çünkü onca dalgadan sonra ben açılmanın en azından 3-4 cm daha ilerlemiş olduğunu düşünmüştüm. Ama olmamıştı. Doktorumuz bu sefer bir iki alternatif önerdi. Sezaryan için değil ama rahim ağzını esnetmek için epidüral yapabileceğimizi ya da yine aynı sonucu verebilecek bir ağrı kesici alabileceğimi söyledi ancak bunun bebek doğduktan sonraki 2 saatlik dilimde sersemlik yapabileceğini söyledi. Ben denemeye devam etmek istiyordum tabi bir yandan da suyum gelmeye devam ettiği için kafamın içinde bin bir türlü şey dönüyordu. Kızım iyi olmaya ne kadar devam edecek? Pes edecek mi? Onun için doğru olan karar ne? Bu sorular ve belki şimdi hatırlamadığım onlarcası dönüp duruyodu kafamda.

Doktorumuz gittikten sonra biz sürece devam ettik. Gevşemelerle dalgaları atlatmaya devam ediyorduk. Ediyorduk diyorum çünkü artık bu işin sadece benim yaptığım bir şey olmadığını farketmiştim. Canım aşkım, güzel doğum koçum ve henüz tanışmadığımız bir tanecik kızım…hepimiz aynı amaç için uğraşıyorduk, kızımın güzel sakin bir doğumla dünyaya gelmesi.

Dalgalar sıklaşarak ve kendilerini daha çok hissettirerek gelmeye devam ediyorlardı. Artık benimle birlikte Ayca’nın ve sevgilimin de yorulduğunu görebiliyor ama yine de zamanın neresinde olduğumuzun çok ayırdına varamıyordum. Sanki hastaneye geleli bir kaç saat olmuş gibi geliyordu o aralar bana. Halbu ki üzerinden 13 saat gibi bir zaman geçmişti bile. Sonra doktorumuz tekrar saat kaçta geldi bilmiyorum ama “iyi gidiyorsunuz sizi gayet motive görüyorum, bu sefer kontrol etmeyeceğim gece tekrar görüşürüz” gibi bir şeyler duyduğumu hatırlıyorum. Sonraki kontrolün de saat kaçta olduğunu hatırlamıyorum ama ilerlemeyle birlikte sadece 5 cm lik bir açıklığa ulaşabildiğimizi öğrendik ve bu hala çok azdı. Bunu da öğrendiğimde moralim gerçekten çok bozulmuştu. Neden böyle oluyor diyordum kendi kendime. Her şey çok güzeldi, biz her şeye çok hazırdık, tüm bu süreci hep hevesle beklemiştik. Ama olmuyordu işte bir türlü ilerlemiyordu. Belki de ne kadar istesem de normal doğum yapamayacaktım. Evet bu da önemli değildi biliyordum, bunu Ayca’yla da hep konuşmuştuk sezaryan olabilirdim ama asıl sinirimi bozan şey ortada gözle görülür ciddi bir sorun yokken doğum neden bir türlü ilerlemiyordu. Doktoruma göre durum psikolojikti ama ben bunu bir türlü anlayamıyordum, psikolojimde bu maceraya hazır olmayan hangi kısımdı? Çünkü ben kendimi tüm benliğimle buna çok hazır ve hatta hevesli hissediyordum.

Doktorum bize yine zaman verdi diye hatırlıyorum. İşte bu noktada aslında daha da öncesinden başlayarak ona hayran olmuştum. Başka hangi doktor olsa bu kadar süre ve ilerlemeyen bir doğum sürecinden sonra bir çok yönteme başvurmuştu. Ama bizim doktorumuz inanılmaz destekçi ve hep bizim isteklerimize saygılı oldu. Tabi diğer yandan bebeğimiz hep kontrol altındaydı, sonlara doğru artık 15dk da bir kalp atışları dinleniyor ve bir sorun olup olmadığı teyit ediliyordu. Ayrıca suyum geleli 24 saati geçtiği için bana antibiyotik iğne yapılmıştı.

Bundan sonraki süreçte bir çok şeyi hayal mayal hatırladığımı söyleyebilirim. Gece yarısı bir ara ağlayarak annemi istediğimi hatırlıyorum. Kimseyi hastanede istemediğimiz için annem evdeydi. Barış annemi arayıp taksiyle gelmesini istemiş. Bir ara annemin yanıma geldiğini hatırlıyorum. Destek istedim herhalde onu yanımda, tam olarak bilmiyorum. Ne kadar birlikte kaldık onu da bilmiyorum. Sonra doktorumuzun geldiğini ve beni muayene ettikten sonra “süper 7-8 cm deyiz” dediğini hatırlıyorum. Doğumhanenin hazırlanmasını istedi ve benim bilincim tam da o an hızlıca geri geldi sanki. Bir ara kim bilmiyorum birisi nasıl hissediyorsun enerjin var mı gibi bir soru sordu sanırım ve ben karşılık olarak “evet ben süperim, gayet iyi hissediyorum, ıkınabilirim, hiç bir sorun yok” dediğimi hatırlıyorum. Ve o an hissettiğim mutluluğu tarif edemem. Tamamdı işte olmuştu. Çabalarımız karşılık buluyordu, çok mutluydum. Bebeğime kavuşmama çok az kalmıştı. Ayca’da bu süreçte bana sürekli bunu hatırlatmıştı. Çok az kaldı Şebnem, bebeğin yakında kucağında olacak dedikçe bunu düşünüyor ve evet diyordum kendi kendime her şey onun için. Annesinin bu acıları onu gördüğü anda geçecek o yüzden her şeye değer diyordum kendi kendime.

İşte bundan sonraki kısım ise gerçekten benim için hatırlamadığım anlarla dolu. Ne oldu, neden öyle oldu bilmiyorum ama doğumhaneye götürülüşüm dahil, ordaki bir kaç an dışında benim hafızamda hiç bir şey yok ama daha sonra bizimkilerden öğrendiğim şey benim doğumhanede de 2 saat gibi bir zaman geçirdiğim ama benim orada hatırladığım taş çatlasın 15 dkkalık  bir zaman dilimi var. Sonrasında zaten doğum için yerime geçtiğimi hatırlıyorum.

Ve işte o an gelmişti, tüm bu süreç noktalanacak ve ben minik kızıma kavuşacaktım. Doktorumun direktifleriyle ıkınmalara başladım. Toplamda kaç dakika sürdüğünü tam bilmiyorum ama bana o da çok uzun gibi gelmedi ve miniğimin başının göründüğünü söylediler. Ellemek isteyip istemediğimi hem doktorum hem Ayca sordu ancak ben o an odaklanmış bir şekilde devam etmek istiyordum ve dokunmak istemedim ve devam ettim. Kısa bir süre sonra başının çıktığını ve ondan sonra omuzlarının da çıktığını hissettim. Zaten ondan sonra içimden kayıp çıkmıştı bebeğim ve işte o his gerçekten tarifsizdi. Sonra doktorum Irmak’ımı verdi kucağıma. Daha önce doğum hikayeleri okurken kendimi tutamıyor ve hep ağlıyordum ve kendime herhalde kendi doğumumda ağlamadan durma ihtimalim yok diyordum ama ağlamadım. Çünkü öyle büyük bir mutluluk hissi vardı ki içimde sürekli gülüyordum. Çok mutluydum. Kızım ordaydı işte. Yanımda, kucağımdaydı. Bu mükemmel hisle bir süre kaldık. Birbirimize baktık, ikimiz de şaşkındık aslında. 9 aydır birbirimizi bekliyorduk ve işte o andaydık.

Ve mutlu son. Bu hikaye bizim hikayemiz. Ben, güzel kızım Irmak, sevgilim ve artık hayatımızda bambaşka bir yeri olan doğum koçumuz Ayca.

Doğum bittikten sonra odamıza çıktığımızda ben inanılmaz enerjik ve mutlu hissediyordum. Sabahın 4’ünde kızımıza kavuşmuştuk ama ben hiç 2 gündür uyumamış, doğru düzgün bir şey yememiş ve yüzlerce dalganın üzerinden atlamış gibi hissetmiyordum. Kadınların doğum maceralarında bahsettikleri en doğru kısım bu bölümmüş diye düşündüm. Evet onu kucağınıza aldığınızda her şey bitiyor ve bambaşka mükemmel bir dünya görmeye başlıyorsunuz. Daha o ilk anda bu böyle. Sonrası daha da güzel.

Odamızda bir süre dinlendikten sonra annemle sohbet ettiğimiz bir anda benim doğum sürecimin yani dalgaları ilk hissetmeye başladığım zamandan doğumun gerçekleştiği ana kadar geçen sürenin 28 saat olduğunu öğrendim. İşte o an gerçekten şok oldum çünkü bana sorsanız belki bu süreyi 12 saat falan olarak tanımlardım size. Bir süre sonra ne zaman ne de mekan farkı vardı benim için. Hatta Irmak’ı kucağıma aldığımda saatin kaç olduğunu sormuştum doktorum 4 dediğinde bana hiç bir şey ifade etmediğini farkettim. Hangi 4? Öğlen mi? Sabah mı?

Ve bunca şeyin sonunda Barış’la ikimiz hayatımızın en büyük macerasını yaşadığımıza karar verdik. Çok yorucu bir 2 gün geçirmiştik, ben bir kısmını hatırlamıyorum ama Barış’ın gözleri herşeyi anlatıyordu. Göz altları morarmış ve çökmüştü. Sanki benimle birlikte o da sancı çekmiş gibiydi onca saat. Sonradan öğrendiğim kadarıyla ben odamda kızımın gelmesi için çabalarken dışardaki herkes, ailem, arkadaşlarım herkes bu kadar uzun sürmesinden dolayı çok endişeli biraz da sanırım bana kızgınlarmış. Neden bu kadar inat ediyor diyenler olmuş. Hatta önceden konuştuğumuz onca şeye rağmen Barış bile doktorumuza bir ara “bir şeyler yapın artık, müdahale edin” gibi bir şeyler söylemiş. Ama mükemmel doktorumuz yine standart bir doktordan beklenmeyen yanıtı vererek buna Şebnem’in kendisi karar vermeli demiş.

Bu süreçte en hoşuma giden cümlelerden biri ise yine Ayca’ya ait. İlk geldiği andan itibaren her doğumun kendine has olduğunu ve yavaş ya da hızlı diye bir şey olmadığını bu sürecin başından sonuna bize has olduğunu ve böyle ilerlemesi gerektiği için böyle ilerlediğini hatırlattı bana. Ve bu bence duyduğum en güzel ve beni rahatlatan şeylerden biriydi. O yüzden herkes kendisi için bunu düşünmeli bence. Ne yaşanırsa yaşansın bu tamamen size özel. Sizin hikayeniz bu.

Ve gelelim tanrıça gibi hissetme kısmına. Evet bu gerçekten oluyor. Kendinizi çok büyük bir doğa olayının bir parçası gibi hissediyorsunuz. Çok güçlü ve her şeyin üstesinden gelebilecek bir hisle eve dönüyorsunuz. Ve evet bu doğru bence. Her birimiz, her bir kadın ama özellikle kendisi ve bebeği için ne olursa olsun göğüsleyebilen kadın bir tanrıçadır. Ve bu mükemmel doğa üstü olaya hayat arkadaşınız, eşiniz, sevgiliniz yani miniğinizin babası da bir yerlerden ortak olmalı ve bu büyülü anı o da yaşamalı.

En başta her anımda benimle olduğu için biricik eşime, sevgilime, tüm kararlarda yanımızda olduğu için süper doktorumuza, elimi hiç bırakmadığı için doğum meleğimiz Ayca’ya, iki gün boyunca yanımızda olma çabasıyla bizi bırakmayan canım arkadaşım Elif’e, panik yapmadan bizim söylediklerimize saygı gösteren canım anneme ve uzaklarda olsa da endişe ile bizi bekleyen tüm sevdiklerimize çok teşekkürler.

ŞEBNEM