Belki sana şaşırtıcı bir fikir gibi geliyor ama evet mümkün…Doğum, ağrılı, sancılı, zor ve katlanılacak bir deneyim olmak zorunda değil. Doğum telaş içinde ve bir an önce bitmesini istediğin bir zaman dilimi olmak zorunda değil. Doğum otoritelerin tanımladığı şekli ile hastane kapısının üzerinde yazan ‘Sancı Odası’na girip de sancı çekmek zorunda olduğun bir deneyim değil. Doğum 9 ay 10 gününü ‘normal’ yaşayıp da doğum yapacağın gün hasta olacağın bir gün değil. Hasta yatağına yatırılıp, tekerli sandalyelerle taşınıp, aç-susuz bırakılıp…değil değil!

Ya doğum bunların tam tersi ise? Doğum bedeninle bağlantı kurduğun, güçlerini uyandırdığın ve teslim olduğun, bıraktığın, gevşediğin ve içinden geçerken yeniden doğduğun bir deneyimse? Marie Mongan’ın dediği gibi  doğum hayatın kutsaması ise ve doğuma bakış açını değiştirerek doğum deneyimini değiştirebiliyorsan?

Doğuran Kadın,

Hayatı yeniden yaratan Kadın,

Süt veren, besleyen, doyuran Kadın,

Sevgi ile sarmalayan, içine alan, büyüten Kadın!

Bir kadının içine dönüp bakması ve gücü ile karşılaşması için ormanlarda, köylerde, tarlalarda yaşaması gerekmiyor.

Plazada bilgisayar başında belin tutulduysa, direksiyonda trafikten çıldırdıysan, her akşam ‘facebook’un esiri olduysan, akıllı telefonun aklını aldıysa, makyajınla maskelenmiş hissediyorsan, kadın olmanın ne demek olduğunu unuttuğunu sanıyorsan bile..

Hamile kaldığında ya da hatta kalmadan biraz önce, bazen de biraz sonra dışardaki seslerin usul usul yavaşladığını ve içinde o eski bildik, tanıdık sesin yükseldiğini duyarsın. Zaman zaman hep yoklamıştır o ses seni. Çoğu zaman dışarıdaki yüksek seslerden/uyaranlardan /gerekliliklerden/ kabullenmelerden/ korkulardan kulak verememişsindir.

O sese kulak ver.

Ve zaten hamilelik öyle bir süreç ki hormonların durup içine bakman için seni yavaşlatacak. İçindeki heyecan küçük pır pırlardan büyük tekmelere dönüşecek ve bir gün yaşam senin içinden yeniden hayata akacak.

Sen Tanrıçasın!

İçindeki sese kulak verip, bedenine, bebeğine ve doğum sürecine güven. Her gün kendine yalnız zamanlar ayır. Kendinle baş başa kal. Kendinle kaldığında ortaya çıkan duygularına bir bak. Kötü bir duygu ise de, kal onunla, yargılama kendini, sadece fark et, senin duygun o, alan ver ona, izin ver ortaya çıksın, bastırma. Bastırma ki serbest kalsın. Bırakmak, genç kadınlığı arkada bırakıp anne olmaya adım atmak için bırakmak bırakmak ve teslim olmak doğana… Her gün gevşeme çalışmaları yap ve nefesini sık sık fark et! Hamileliğin ve doğumun için seni destekleyecek olan kişileri akıllıca seç.

Ve doğum an’ ı geldiği zaman bu hediyeyi mutlulukla al. Aynı her gün yaptığın gibi doğum dalgaları ile gevşe, onlarla dans et. Sen gevşedikçe bedenin sana yardım edecek ve endorfin salgısı artacak. Gevşedikçe, bıraktıkça daha fazla amnezi hissedeceksin. ‘Doğum diyarı’ nda yavaş yavaş derinleşeceksin. ‘Başka bir gezegende’ gibisin: hem her şeyin farkındasın, hem de bütün duyularınla içindeki gücü yaşıyorsun, zaman algın farklı. Bebeğini göğsüne aldığın ve göz göze bakıştığınız o ilk anda hissettiğin coşku içinde cevabı bileceksin; mucizenin parçası mısın yoksa kendisi mi?

Kendi sesinle buluşup doğumuna hazırlanırsan, doğum senin için kolay olmanın da çok ötesinde güçlendiren bir deneyim olacak. Bunu yaşayan kadınların deneyimlerine güven. Milyonlarca yıldır doğum yapan kadınların gücünü arkanda hisset.

Ayca Yılmaz

3 Ocak 2017