Her ne kadar planlayarak hamile de kalsak, ilk trimester bitip de gebeliğimizin yolunda gittiğine ikna olduğumuzda aklımıza gelen ilk kuşkular doğum ve yenidoğan bakımı süreçleriyle ilgili oluyor. Bu uğurda internette hızımı almaya çalışırken doktorumun, “ İnternete hiç güvenmeyin, mümkünse bakmayın, bilgi kirliliği muhteşem boyutta” uyarısı üzerine deneyimli arkadaşlarıma sorarak kurs araştırdım. İki ayrı yere gitmeye karar verdim; biri eski bir hastanenin ücretsiz doğum öncesi eğitim programı, diğeri ise içinde hamile yogası da bulunan ücretli doğuma hazırlık ve nefes eğitimiydi. Bu yazıda, bu iki eğitimin farklarını ve benzerliklerini anlatmaya çalışacağım.

Öncelikli fark içerikteydi. Hastanedeki eğitim “hamilelikte beslenme, doğumda anestezi, anne-baba-bebek ilişkisi, doğum sonrası anne-baba psikolojisi, emzirme, doğum, yenidoğan bakımı” başlıklarını kapsıyordu. Diğer eğitim ise rahmin kas yapısı, doğumun fazları, doğum hormonlarının nitelikleri, annenin duygu durumunu etkileyen iç ve dış faktörler, olumsuz etkenlerin giderilme yöntemleri, nefes türleri ve alıştırmaları, ıkınma teknikleri, doğurma pozisyonları ve bir dizi canlandırmadan oluşuyordu. Yani ilki süreci daha kapsamlı ele alıyorken doğum sürecine ilişkin çok az ayrıntı veriyor; buna karşılık ikinci eğitim manevi yanı daha kuvvetli ve doğum sürecine odaklı gidiyordu. Çakışan bilgileri aşağıda başka bir paragrafta vereceğim.

İkinci fark eğitimlerin ele alınış şekliyle bende çizdiği imaja ilişkin. Hastanede bir seminer sınıfında gerçekleşen eğitimlerin her birine konusunda uzman doktor ya da hemşireler geldi, hazırladıkları power point gösteriyi sundular, sonrasında soruları yanıtladılar. Diğer eğitim ise yetkili bir doula tarafından, bir yoga salonunda minderlerin üstünde yapılıyor, konular arasında meditasyon ve nefes egzersizlerine yer veriliyor, canlandırmalarla özgüven arttırıcı ve doğum sürecini içselleştirici yöntemler geliştiriliyordu. Yani hastane eğitimi kurallar-istatistikler, teknik bilgi üzerine kuruluyken diğeri; ortam ve eğitmen açısından daha çok sohbet-paylaşım, deneyim aktarımı gibiydi. İlkinde bilgi dağarcığımı genişlettim ancak ikincisi beni doğal doğuma yüreklendirme ve bebeğimle aynı tarafa geçirme konularında çok başarılıydı. Öyle ya, aynı taraftayız; birbirimize karşı taraflar değiliz. İkimiz de sağlıkla kavuşmak ve kolayca yeni hayatlarımıza alışmak istiyoruz. Bunun için bilgi ne kadar gerekliyse, yapabileceğimizi bilmek de o kadar etkili. Çünkü şehir insanlarıyız ve bu bizi doğal olarak bize bahşedilmiş niteliklere uzaklaştırıyor; doğamıza yabancılaştırıyor.

Üçüncü ve bence en önemli fark ise özellikle doğum sürecine ilişkin bilgilerdeki farklılıklardı. Doğum hemşiresinin anlattığı nefes alma şekilleri, diğer eğitimle aynıydı ancak doğum hemşiresi bu egzersizleri sessiz, sakin bir yerde tekrarlamamızı öğütlerken; doula konsantrasyonumuzu bozabilecek ses, ağrı, rahatsız bir durum oluşturarak bizi çalıştırdı. Hastanedeki doktorlara göre doğum stresli, zor ve uzun bir süreç. Anne suyu gelince hemen hastaneye gitmeli, doktorunu aramalı. Hastanede anneye damar yolu açılmalı. Uzun süre vajinal açılma olmazsa suni sancı verilmeli ve suni sancı vücudun ürettiği oksitosinle aynı madde… Epidural anne için çok konforlu bir seçenek ve yalnızca iki olumsuz etkisi var: biri baş ağrısı olasılığı, diğeri de doğum sürecini uzatması. Doktora göre epizyotomi güvenli bir işlem ve yapılmalı. Bebek doğunca kordonu hemen kesilip üzerindeki verniks yıkansın ve aşıları-kontrolleri olsun diye bebek bakım odasına alınmalı.

Doula’nın anlattıklarına göre ise doğum geçiştirilmeden, anbean hissedilerek yaşanması gereken benzersiz bir deneyim. Dalga sıklığı 5 dakikada 1’e düşüp, süresi 30 saniye civarındaysa doktor aranmalı ve hastaneye gidilmeli. Damar yolu annenin farklı doğum pozisyonlarına girmesini zorlaştıran ve psikolojisini olumsuz etkileyen bir uygulama, ihtiyaç olduğunda açılmalı. Vajinal açılma geciktiği takdirde farklı doğum pozisyonları denenebilir, ılık duş ya da masaj yapılabilir, nefes ve görselleme teknikleri çalışılabilir. Hatta gülmek ve öpüşmek de bu aşamada yardımcı unsurlar. Suni sancı verildiğinde beyin bunun yapay bir şey olduğunu algılıyor. Doğal doğum sürecinde dalgaların (oksitosinin) arkasından endorfin salgılayarak anneye kasılmalar arası rahatlama yaşatan beyin, suni sancı gelince endorfin salgılamayı bırakıyor. Bu durum da suni sancıyla gelen etkinin daha keskin ve uzun hissedilmesine yol açıyor. Doulaya göre epiduralin yan etkileri daha çok: tansiyon düşüklüğü, alerji, hormonları azaltması, sırta takılan damaryolu yüzünden istenilen pozisyona girememe vb… Yine doulanın bize anlattığı, epizyotominin kas dokusuna zarar verdiği için doğal bir yırtıktan daha zor iyileştiği. Dahası, bu bölge doğum sırasında illa ki yırtılacak diye bir durum yok. Hamilelik boyunca yapılacak kegel egzersizleri ve 36. haftadan itibaren yapılacak perine masajı yırtıkları önleyebiliyor. Bebeğin kordonuna gelince; doğumdan hemen sonra bebeğin kanının 1/3’ü bu kordonda. Ayrıca onun için çok önemli olan oksijen de var kordonda bir miktar. Dolayısıyla, birkaç dakika beklenmesinde fayda var. Zaten doğum olur olmaz bebek annenin çıplak tenine yatırılmalı ve burada mümkün olduğunca uzun (1 saate kadar) kalabilmeli. Bebeğin üzerindeki verniks ise onun bağışıklık sistemini ilk güçlendirecek madde, dolayısıyla yıkanmamalı; çok yoğunsa nemli bir bezle silinebilir. Aşılar konusunda da hastaneler biraz dayatmacı olabiliyorlarmış; doulamızın öğüdüne göre aşıları önceden öğrenmekte ve başka yolları da bilmekte fayda var.

Ben iki eğitimde de bulunmuş olmaktan memnunum. Belki hastanedeki eğitimi kitaplardan okuyarak öğrenebilirdim ancak hem hayli uzun sürerdi hem de öğrenirken karşında işin içinde olan bir doktorun, bir hemşirenin bulunması çok rahatlatıcı. Diğer eğitim konusunda ise fikrim çok başka. Hamileliğimin başında 6 hafta kadar kanamam olmuştu ve bu sürecin sonunda rahmimin kalp şeklinde olduğu ortaya çıkmıştı. Doktorlar erken doğum riskimin olduğunu ve doğal doğum yapmamın çok olası görünmediğini söylemişlerdi. Bu durum bende ciddi bir özgüven eksikliğine sebep oldu. Sürekli kafamda zamansız gelmek isteyen bir bebek, orada burada tutan doğum sancıları, kuvöz senaryoları, zor iyileşen sezaryen yaraları vardı. Hamile yogasıyla tamamlandığını düşündüğüm bu eğitim ve meditasyon yöntemleri bana doğum sürecinin kontrol edebileceğim, korkmamam gereken bir süreç olduğunu hissettirdi. Şimdi hayalimde sezaryen bile olmak zorunda kalsam mutsuz, tedirgin, korku içeren bir doğum yok. Rüyalarımda çabucak, mutlu bir şekilde doğurduğumu görüyorum. Umarım öyle olur…

Ayza Vardar

Öğretim Görevlisi -Yıldız Teknik Üniversitesi